Aşkın Yin ve Yang'ı
Shan-tung Hsu’nun “Aşk’ın Yin ve Yang’ı” kitabı, bana dişil ve eril enerjilerin ne olduğu sorulduğunda önerdiğim ilk okuma. Basit, sade bir anlatım. Kelimelerin içinde ve karmaşasında bazen kayboluyor anlam, bu kitapta öyle olmamış ve basitçe açıklamış bize yin ve yang kavramlarını, hem de ilişkiler üzerinden.
Hep söylediğim gibi yin ve yang kavramını biz batılı zihinler (aslında yarı doğulu yarı batılı zihinleriz bizler) pek anlayamayız, çünkü kavramları doğulu bir yerden değil; kesin, net çizgilerle algılıyoruz. Shan-tung Hsu ise yalınlaştırmış bize iletiyi.
“Cinsel arzu, romans ve aşk biçiminde ortaya çıkan şey, aslında ruhun ilksel birliğe dönme, yeniden tam bir Tai Chi, tam ve dengeli bir varlık haline gelme arzusudur.” diyor kitapta, bu fikirler psikoloji okurken de karşılaşıyoruz; mütemadiyen anneyle bir olmaya dönmek, ya da daha ruhsal bir yerden yaklaşırsak evrenle, özle bir olmaya dönmek. Kaynakla yeniden bir olmak istemek.
Yin ve yang enerjinin ayrımını şu şekilde açıklıyor: “Biri şeylerin görünmemiş ya da görünmeyen yanıyla, diğeri görünen yanıyla daha yakın ilişkilidir.” “Erkek tartarken ton birimini, kadınsa gramı kullanır.” Burada hiçbir şeyin mutlak yin ve mutlak yang olamayacağının altını çizmeliyim. Peki neden kutupsallığa ihtiyaç duyuyoruz?
“Ayrım ve fark yoksa, kutupsallık da olmaz, kutupsallık olmadan da enerji akışı olmaz.”
Çünkü zaten kutupsal olmayan şey: birdir, tektir. Ve herhangi başka bir yöne akma ya da gitme ihtiyacı yoktur. Dünya düzleminde bahsettiğimiz her kavram kendi dualitesine yani yin ve yang’ına tabidir.
Kitabın ilerleyen sayfalarında Feng shui’den de bahşediyor, ilgi alanıma girmediği için o kısmı atlıyorum. Sonrasında ise Beden, Zihin ve Chi Bölümü var. “Asya’daki çoğu geleneksel egzersiz, dış kaslara yoğunlaşmak yerine, iç organların güçlendirilmesi ve enerjinin dengelenmesi konularını yoğunlaşır.” diyor. Bu dans için de geçerli, çünkü hareketleri kesik kesik değil, bilhassa hareketlerin geçişlerine odaklandığımız her egzersiz bedenin daha derin katmanlarını çalıştırır. Geçişler, dansın ana kaynağıdır.
Ve ekliyor: “Dans türleri vardır, hepsi de ritim ve model arasında yakın bir ilişki gerektirir; bu iki şey fiziksel ve zihinsel enerjilerin bütünleşmesine yardımcı olur.” Dans hakikaten de beden, zihin, duygu bütünlüğünde kendiliğimizi kavrayabildiğimiz muhteşem bir araç. Spor gibi salt fiziksel harekete dayalı eylemler de elbette bizim için faydalı, fakat bedeni dinlemeden bir hedef uğruna yapılan hareketlerden duygu eksilir. Duygunun sağalmadığı yerde insan kendisiyle bir bütün olamaz. Yalnızca hareket ediyordur. Beden ise sadece kan, damar, lenf, kemik, kas yığınından ibaret değildir. Beden duyuların ve duyguların gizlendiği bir hazinedir.
Bununla ilgili kitapta bir Zen sözünden bahşediyor: “Beden bir bilgelik ağacıdır, zihinse bir ayna.”
Bedenin bilgelik ağacına erişmek için ise aslında çok çabalamamıza gerek yok, tam tersi harekette çabayı bırakıp iç bağlara daha çok özen gösterdiğimizde bilgeliğimiz aktifleşiyor.
Bu bilgelik basit olandır, basitçe sana neyin iyi geleceğini bilmek, uykun geldiğinde uyuyabilmek, üzüldüğünde ağlayabilmek, istediğin bir şey için harekete geçebilmek, istediğin kişiyle görüşmek istemediğinle görüşmemek… Bunları aslında zihnin bilmiyor. Zihin yalnızca idealar ve olması gerekenlerle ilgileniyor. Yaşamı yönlendiren ise başka bir güç. Yaşamın kendi sade bilgisi.
İnsan olmayı kolaylaştırmak için bedeni hatırlamak ve bedenin tanımını daha geniş yapmak gerekiyor.
Beden yang, bedendeki görünmeyen tüm o gizler yin'dir. Görünmeyen tüm o gizleriyle bedenini tatmaya cesaretin var mı?