Dişil Enerji Cezbeder Mi?
Dişil enerjiyi kafamızda kurgularken hep fazlasıyla ilgi çekici, fazlasıyla renkli ve şaşalı kurgularız ancak doğaya baktığımızda bunların eril özellikler olduğu apaçıktır.
Apaçık olmanın kendisi de eril bir unsurdur.
Dişil enerjiyi “gösterilmesi gereken” bir şey olarak algılayarak aslında en büyük hatayı ilk basamakta yapmış bulunuyoruz.
Ne kadar güzel, seksi, ilgi çekici, cezbedici olduğunu ispatlama ve duyma ihtiyacı bizim tam da dişil enerjimizden nasıl kopuk olduğumuza işaret eder.
Ve bizler dişil enerjiyi ispatlama çabasına girdiğimizde fazla enerji kaybederiz, kasılırız, üzülürüz; aslında ait olmadığımız ilişkilere giriveririz.
Sürekli bir onay ihtiyacıyla varlığımızın gerçekliğini inkar ederiz.
Sistemin göstermeye dayalı güzellik dayatmasından daha önceki yazılarımda ve yayınlarımda defalarca bahsettim.
Bir eğlence, bilinçli bir seçim veya keyif alınan bir durum olarak dişil enerji bir gösteriye dökülmeyi seçebilir ancak salt amacı bu olduğu zaman kendi doğasından sapmış olur.
Aslında dişil enerji her zaman görünmez, örtülüdür. Akıl almaz bir yolla ilgi çeker. Dişil enerjide biz, nasıl da kendinde olduğuna, nasıl kabulde ve telaşsız olduğuna, açılan alana, gizli bir davete hayran oluruz. Bizi cezbeden; o enerjideki kendiliğinden oluş ve bütünlenmeye zorlamadan, yumuşak bir çağrıdır.
Dişil enerjiyi sessizliğinden tanırız; bir karadelik gibi bizi içine çekip zaman ve mekan algımızı kaybettirebilir. Tanımlanamayan çekim gücüyle etrafında hareket yaratır ve sonrasında da seçer.
Düşünün, dişil enerjinin derinliği ne denliyse, çekim kuvveti de o kadar olacaktır.
Türkçe’de bir kelime vardır: yırtınmak. Dişil enerjimizi “yükseltmek” adı altında yırtındıkça, güzel dans edeceğiz, güzel görüneceğiz diye yırtındıkça, şununla yüzleşmek zorunda kalırız:
Buna neden ihtiyacın var?
Dişil enerjinin “yırtınmaktan” vazgeçtiğin an başlayacağını bilsen ilk neyi yapmayı bırakırdın?