Dişil Enerji Kutsal mıdır?
Son zamanlada “kutsal dişil enerjiyi uyandırmak” adı altında pek çok fikre ve paylaşıma denk geliyoruz. Biz insanların herhangi bir kavrama kutsallık atama ihtiyacı zaten hep vardı ve bir süre daha olmaya devam edecek. Yeni nesil ve değişen dünya ile kutsallık inancı ve arayışı azalacak, yerini teknolojinin uçsuz bucaksız genişliği alacak.
Kutsal olan felsefi terim olarak, Tanrısal-göksel olan demektir. “Kut” kelimesi de mutluluk veya iyilik getiren anlamına gelir. Bizler kendimiz için değerli olan maddelere ya da hislere kutsal diyerek bizce önemini ve hiyerarşik düzlemini belli etmiş oluruz. Kutsal olan özen gerektirir, saygıyı beraberinde getirir ve bir nevi korunandır. Dünya üzerinde kutsallığı inançta, dinde ya da insan üstü olan, hatta dünya üstü olan alanlarda ararız. Kutsal metafiziğin alanıdır, rasyonalite sınırları içerisinde kendini pek göstermez ve barınamaz.
Peki neden dişil enerjiye kutsal deme ihtiyacı duyarız?
Bu aslında dişil olanın; yani yin; durağan, yaratımın kendisi olan, bir boşlukla ve sonsuzlukla var olanın kutsallığı nereden gelir?
Aslında bir polarite yasasının herhangi bir unsuruna kutsallığı atayamayız. Bu sol gözüm kutsal sağ gözüm değil demek kadar yersiz bir söylemdir. Yin ve yang birbirlerini tamamlayarak var olurlar ve bütünlüğü de birbirlerini de var ederler. Yin’e kutsal dediğimiz anda yang’a da kutsal demek durumundayızdır çünkü iki uç da aslında aynıdır ve birbirlerinden ayrı algılanamazlar; biri diğerini tanımlar. Dişil enerjinin tek başına bir kutsallığı olması mümkün değildir. Hatta dişil enerjinin kendi başına var olması da mümkün değildir.
Bizler günümüzde dişil enerjiyle TEKLİĞİ birbirine karıştırıyoruz. Teklik, birlik, dualitenin birleşip var ve yok olduğu o sıfır noktasını, denge merkezini dişil enerjiye atfediyoruz ve büyük bir anlam karmaşası yaşanıyor. Bunun yaşanmasının elbette sebepleri var: Sistemin eril bir yapılanma üzerine kurulu olması ve özellikle bizim toplumumuzda dişi olana, kadınsı olana karşı bir yerme ve aşağılama alışkanlığı. Bu alışkanlık yüzünden zihinlerimiz durumu dengeye getirmek için dişiliğe kutsal denmesi gerektiğini düşünüyor ve aslında dengesiz durumu bu şekilde tolere edebiliyor.
Fakat aslında kutsal olmayan bir şeyi yücelterek ona diğer kutbundan “daha”ymış gibi muamele yapmak dengesizliği iyice körüklüyor. Dengesizliği bir başka dengesizlikle yenemeyiz, denge için gerçekçi bir yaklaşım ve rasyonaliteyle sezgiselliğin harmanı gerekir. Dünya genelinde bir dişil enerjide derinleşme problemi olduğu doğrudur, çünkü “yapma ve başarma dünyası” bizden habire hareket ve ilerleme bekler. Dişil enerji biz hareket eder ve ilerlerken kaynağımız olan duygusal, hissel, mizacımızda olan gerçekliğimizi ve oluşumuzu kapsar. Böylelikle hareketlerimiz mekanik ve ezbere gerçekleşeceğine içten ve büyük düzenle ahenk içerisinde olur.
Eylemlerimiz varlığımıza, varlığımız eylemlerimize hizmet eder. Biri ötekinden üstün değildir, dünya üzerinde eylemsiz var olmamız mümkün değildir. Dünya bizden eylem talep eder.
Bu yüzden dişil ve eril enerjiyi iyi anlayıp konumlandırmak önemlidir, dişil enerjiye çok fazla anlam yüklemek eylemsizliğe ve bir türlü adım atamamaya sürükleyebilir. Ayrıca yalnız tekliğe ve evrenin birliğine; ya da benim kendi özümdeki birliğe adanabilecek kutsallık terimini terazinin bir tarafına oturtmak çarpıklığa sebep olabilir.
Eylem ve hareket de oluşumuz kadar kutsaldır, kendimizi bütünleyebildiğimiz kadar kendi kutsalımıza erişiriz. Bu dünya üzerinde herhangi bir şey kutsalsa, diğer başka her şey de kutsaldır. Gözümüzle görüp algılayabildiğimiz her alan bizim bir parçamız, öteki de yok daha geniş bakışta. Y
ine de ikiliğin içinde deneyimliyoruz adına “madde” diyebilmemiz için burayı. Yani ne dişil enerji, ne eril enerji kutsaldır. Kutsal olan iki kutup arasındaki ilişkilenme, bu ilişkilenmenin nihai sonucu olan nötrlenme ve yokluk halidir…