Erostizmi Anlamak
Erotizm, zihinlerimizde çağrıştırdığı cinsel eylemden çok daha geniş, çok daha özgür ve çok daha yaşamın içinde bir olgudur. Erotizmi anlamak ve dahası yaşamak için önce kelimenin etimolojik kökeni olan Eros’a, ardından ilişkilenme kavramına bakmak yerinde olur.
Erotizm en temelinde yaşam sevgisidir. “Eros sadece aşkın ya da seksin tanrısı değil, bu inanca göre aynı zamanda sonsuza dek sürecek olan yaratıcı üreme işleminin de sembolüdür.” 1 yazar Vikipedi’de, buradan görüyoruz ki Eros sürekli bir yaratma ve üreme işlemine tabiidir. Buradaki üreme yalnızca cinsellik olarak düşünülmemelidir; çünkü artık üre(t)menin dünyaya hizmet eden bir eylem olabileceğini anlayabilecek kadar geliştik. Yani Eros ölmez, daima yaşamı doğurur ve ilişkiler yaratır. Eros’un okunun acısından korkan bizler habire kendimizi kapatır ve gerçek ilişkiler kurmaktan kaçınırız. -mış gibilerle iletişim kurup riske girmeyiz. İlişkiden önce terk edilmeyi düşünürüz.
Oysa biz insanların en büyük temel ihtiyaçlarından biri gerçek bir ilişki kurmaktır. Bu ilişkiyi türlü türlü biçimlerde ve dinamiklerde deneyimleyerek büyür, öğrenir, gelişir ve kaçınılmaz olarak dönüşürüz. “İki kişinin buluşması, iki kimyasal maddenin teması gibidir: Eğer herhangi bir reaksiyon varsa ikisi de dönüşür.” 2 der Carl Gustav Jung. İşte erotizm tam da burada: dönüştürücü gücünde insanlığa hizmet eder.
İnsanlığın arkaik düzlemde tek ve yegane amacı türünü devam ettirmek: yani üremek iken; sapiensin bilişsel bir organizmaya doğru evrilmesi ve sosyal yapılanmanın gerektirdikleri, öncelik sıralarını değiştirdi. Hala pek çok biyolog tercihlerimizi bu “üreme güdüsü” üzerinden temellendirdiğimizi söylüyor. Tahmin edeceğimiz üzere Eros’un bu ilkellikte ve tek düzelikte pek de yeri olmasa gerek. Cinselliğin üremeden ayrışıp kendi başına bir ilişki kurma biçimi olmasıyla sahneye girer Eros; ama bu demek değildir ki cinselliğin olduğu yerde Eros muhakkak oradadır.
Günümüzde cinselliğe bağımlılığın ya da cinselliğin bastırılmışlığının ne denli büyük ölçekli olduğunu biliyoruz. Birçok insan; dijital dünyaya erişimin kolaylaşmasıyla cinselliği porno sektörünün insiyatifinde öğrenmeye başladı ve bu erotizme pahalıya mal oldu. “Pornonun müstehcen unsurları seks fazlalığından değil, seks içermemesinden kaynaklanır. Bugün cinsellik, seksi haz düşmanı bir tutumla kirli bularak ondan kaçınan saf aklın değil, pornografinin tehdidi altındadır.” 3 der Eros’un Istırabı adlı kitapta Byung-Chul Han ve ekler: “Porno erotizmin kutsallığını bozmaktadır.” 4
Kapitalist ekonomiye büyük bir katkı sağlayan porno sektörü, cinselliği belirli kısıtlı bir algı çerçevesine sıkıştırarak ve bunu dayatarak; gerçekten ilişkilenmek yerine tüketime zorlar izleyeni. Bakışı tüketmek… “Öncelikle cinsellik izlenilen, teşhir edilen bir şey değil; cinsellik içinde olunan, katılınan, yaratılan bir şeydir.” 5 der Osho. Sadece olursun ve bağ kurarsın. Cinsellik bir gösteri değil kendiliğinde bir yaratımdır. Oluşun kendisidir.
Erotizm; duygusal benliğin dahil olduğu, bir öteki’ne sahip olmak yerine onunla mesafeyi ayarlayarak sürekli yaşatmayı destekleyen bir bilinçtir. Bizler duyularımızı aktive edip yaşamı kutladığımız her an Eros’u selamlıyoruz ve “insan” oluyoruz. Aslında ben tek başıma bir “şey” değilim. “Şey”, ben ve o’nun arasında gerçekleşir ve daimi bir hareketliliği gerektirir. Varlık, aramızdaki boşluktur.
Tüm bu bilgiler doğrultusunda diyebiliriz ki pornografik kültür asıl olan cinselliğin ve ilişkilenmenin ölümüdür. “Üst aklın” işine gelir bizi en arkaik zayıflıklarımızdan avlayıp yönetmek. Şüphesiz ki erotizm, dünya ilüzyonuna kapılmanın sebep olduğu sahip olma çılgınlığı karşısında aşkla, yaşamla, yaratıcılıkla işbirliğinde olan politik bir duruştur. Ölümün, hareketsizliğin, donmanın, çabanın, tüketmenin yerine sunulan yumuşak ve etkin bir alternatiftir.
Erotizmi anlayıp onu özgür kıldığımızda, üzerimize çökmüş olan bu katılığın çözülüp hafiflediğimizi göreceğiz. Bunun için güzel olana, güzel olan için ise duyularımıza ihtiyacımız vardır. Erotizm en pratik uygulamasında an’ı duyumsamaktır. Dokunduğun yeri bilmektir, rüzgarın sana dokunduğunu, bir başkasıyla aynı havayı soluyup akciğerlerinizin her an birbirine temas ettiğini, ayaklarının altında yer küre olduğunu ve senin sonsuz uzay zaman boşluğunda yapman gereken tek şeyin yaşamak olduğunu hatırlamaktır.
İçine kaçmaktansa;
dünyayla, bir ötekiyle bağ kursan,
Eros’u davet etsen, okunun acısını göze alsan,
Yaşam’ı hatırlasan;
Bugün ne farklı olurdu?