Erotizmi Anlamak: Erosu Logosla Bilemezsin
İnsan olarak hepimizin kendince bir erotikliği var, biz istesek de istemesek de erotik varlıklarız. Bilişselliğin tek yolmuş gibi algılandığı bu günlerde, belirli duyguları ve hissiyatlarımızı bastırmak aslında erotik yanımızı baskılamamıza yol açıyor.
Unutma, bir şeyi tek tek baskılayamazsın; baskılamak paket program halinde olur. Kendi dualitesini ve ikiliğini de baskılar bünyende istemediğin o şey.
Peki bir özelliğimizi neden baskılama ihtiyacı duyarız? Onu tanımadığımızdan, onu yanlış ve tek taraflı yorumladığımızdan. Çevremizin bize sunduğu genel geçer fikirlerden ve üzerimize yakıştıramadığımızdan. Belki de korktuğumuzdan. Bu nedenle bir kavramı derinlemesine inceleyip onu anlama emeği göstermek kendimizi bütünlemenin ilk yoludur diyebiliriz.
Erotizmin hep cinselliğe dair bir kavram olduğunu zannetsek de, özünde “yaşama duyulan sevgi” ve “ilişkilenebilme becerisi” ile ilgili daha geniş bir havuzda yüzdüğünü artık biliyoruz. (Daha fazla defalarca yazdım ve bahsettim.) Burada ilişkilenebilme becerisinin altını çizmek istiyorum çünkü yaşamımızda ilişkiye yer kalmadı. Günümüzde dünyadan ve kendimizden kopuk bireyler olmamızın temelinde bu olgu yatıyor.
İlişkilenmeyi bilmiyoruz. Gerçekten nasıl ilişkileniriz, ilişki bizim için ne, bilmiyoruz.
Yalnızca av ve avcı üzerinden kurulan bir dış görünüş aldatmacısını erotizm zannedip içimizde olan gerçeği baskılıyoruz. İşin yorucu yanı ise bu erotizm aldatmacası bizi sürekli bir şeyi yapmaya, bir şey gibi görünmeye ve tüketmeye zorluyor. Burada yine aslında erotizm kavramına ne kadar yabancı olduğumuzu anlayabiliriz.
Erotik olmanın dış görünüşümüzle hemen hemen hiç ilgisi yoktur. Erotizm bir bilinç halidir ve biz onu cinsellikten özgürleştirip yaşamın içine yaymaya başladığımızda, hayatın ne denli muazzam bir yer olduğunu deneyimletir bize.
Hemen hemen hiç kimsenin yaşamaya dair bir iştahı, bir hevesi kalmadı çünkü dünyayı yaşaması zor ve korkunç bir yer olarak kodlamaya başladık. Haksız da sayılmayız, elbette yaşam koşullarını dönüşüyor ve her şey harika oyununu oynayacak değiliz. Ama her şey rezalet oyununu da bir kenara bırakıp yaşamanın kendisine odaklanmak; ezbere davranışlarımızı ve alışkanlık edindiğimiz duygu/düşünce/ his kalıplarını aşmamızı sağlar.
Erotizmde ezbere bir kalıp yoktur, erotizm andır; o an duyumsadıkların, duyumsadıklarına varlığının verdiği cevap, oradan doğan ilişki ve bu ilişkinin senin içinde bir yere temas etmesi. Bazen anladığın, bazen anlamadığın ama muhakkak hissettiğin.
Birinin gözlerinin içine bakıp, hakikaten bakıp onunla konuşabiliyor musun?
Birine sarıldığında avucunun içinde onun tenini ve soluğunu hissediyor musun?
Birinin ne anlattığını o an ona kendini açarak dinleyebiliyor musun?
Şu an oturduğun yerde bir bedenli olduğunu algılıyor musun?
Seni tüketmeyen herhangi bir eylemden keyif alıyor musun?
Eros’u ve erotizmi incelemek; buralardaki boşluklarımız için mühim. Kimse bize sevgiye ve hakiki ilişkiye dair bir öğreti vermedi, verse bile hep sözde kaldı. Tam da bu yüzden kendimizde eros’u anlarken bedene doğru gitmeliyiz, bedenin içinde duyusallık kapılarını açmak; basitçe canlı bir varlık olduğumuzu ispatlar bize. Tek ihtiyacımız bu; bir canlı olduğumuzu bilmek.
Ama akılla değil, erosu logosla bilemezsin.
Eros’u bilmek için göğsünün oralara, derinin her bir köşesine düşmelisin.