Fasya Dokusu Neden Zarar Görür?
Fasyanın tüm bedenimizi sardığını göz önünde bulundurursak, günümüz koşullarında birçoğumuzun minik ölçekli fasya hasarları olduğunu tahmin etmek hiç de zor olmayacaktır. Yumuşak bağ dokunun hasarlanması, bedenin genel iletkenlik ve parçaların birbirinden haberdar olması durumunu engeller, hasar görmüş olan yerden geçmeyen hareket iletkenliği ise elbette başka bölümlerde hasara sebep olur. Domino taşları etkisiyle bedenimizdeki hasarın çapını büyütürüz.
*Fasya bedeni belirli hareket niteliklerinde kullanırken aşırıya kaçmakla zarar görebilir. Mesela her gün çok uzun süreler zorlandığımız ağırlıkları taşımak, bilhassa bunu her gün mesleki anlamda yapmak kontrol edemediğimiz hasarlara sebebiyet verebilir. Spor amaçlı ağırlık kaldırdığımızda ise durumu kontrol edebilme becerimiz artar, burada da over-training dediğimiz aşırı antrenman yapma durumundan fasya dokumuza zarar verebiliriz. Spor, egzersiz tarzı pratiklerimizde dinlenmenin önemini kavramak, fasya için koruyucudur. Çok ağır antrenmanların zamanlamasını ayarlamak iç organlarımızın sağlığı için de oldukça mühimdir. Yumuşak pratiklerde over-training’in sorun doğurma ihtimali azalmakla birlikte; sadece yumuşak, esneten egzersizler yapmak da fasya için pek makul değildir. Dengeli bir egzersiz sistemi, çalışma ve dinlenmenin olabildiğince dengelenmesi, egzersiz esnasında akut acı hissettiğimizde bunu dikkate almak… gibi önlemlerle hasarların önüne geçebiliriz.
*Elbette kazalar, düşmek, ani ve şok edici bir tehlikeyle karşı karşıya gelmek, darbeler, hatta dişçi koltuklarında istemsizce bedenimizi fazlasıyla kasmak bile fasya hatlarında hasara yol açabilir. Tabii büyük kuvvetlerle dışarıdan gelen etmenlerin fasya üzerinde yarattığı fiziksel travma daha yüklü olacaktır. Bu tür olaylardan sonra gerekli tıbbi müdahalelerin ardından, uzun dönem rehabilitasyonlarda fasya sisteminin regülasyonuna muhakkak yer verilmelidir. Zaten fasya regülasyonu sırasında psikolojik bir takım reaksiyonlar çıkması da olasıdır. Uzmanlar hem fizyolojik hem psikolojik süreçleri takip edecektir.
*Açık ameliyatlar sırasında fasya dokusu da kesilir. Henüz tıp alanında operasyonlarda “fasyanın kesilmesi” konusu ile pek ilgilenilmiyor. Ancak pek çok ameliyattan sonra kişilerin o bölgeyi hissedemedikleri, harekette o bölgeye erişimlerinin azaldığı geri dönüşlerini duymak mümkün. Örneğin sezaryen doğumdan sonra da aynı şekilde katılımcıların karnını uzun süre hissedemediklerini işittim. Böyle durumlarda o bölgelere sabırla ve özenle, nazik egzersizlerle yaklaşmakta fayda var. Dokunun kendini toparlaması için baskı vermeden “bağlama” çalışmaları yapmak fonksiyonel olur.
*Şu anki yaşam koşullarımızın bizi gerekenden çok daha fazla oturmaya yönlendirmesi fasya sistemimiz üzerinde ciddi bir etki yaratıyor. Bel ve boyun ağrılarının büyük bir kısmının bu sebeple oluştuğunu söylememe gerek bile yok sanırım. Uzun süreler pelvisi içeri alarak, bir nevi “tuck in” yaparak oturmak; omurga hattını bir yerden manipüle ettiği için diğer tüm hatları etkilemeye mecburdur. Ayrıca hep önümüze, telefona, ekrana, evraklara, kitaplara bakmak, uzun süre sadece “önüne” hatta önün biraz aşağısına bakmak postürümüzün tüm dengesini alt üst ediyor. Eğer bir masa başı çalışanıysanız -ki hepimiz bir noktada masada çalışıyoruz- ara sıra kalkıp yürümek ya da imkan varsa sandalye üzerinde kompleks olmayan 5-10 dakikalık esnemeler, hareketlenmeler yapmak iyi bir fikir. Çalışmaya dalıyorsanız kendinize hatırlatıcı kurabilirsiniz.
*Bu maddeye bağlı olarak, tüm gün koltukta uzanıp film izliyorsanız, yani fiziksel aktiveteden epey uzaksanız yine fasyada hasarlar bekliyoruz elbette. Belirli bölgelerin hareketsizlikten birbirine yapıştığını imajine edebilirsiniz. Hareketsizlik hareketsizliği doğuracağı için kendimizi bu döngüden kurtarmanın gerekliliğini hepimiz biliyoruz. Eğer hayatınızda hiç hareket yoksa ve başlama niyetiniz varsa, bunu olabildiğince minimum bir hedefle başlatmanızı öneririm. Gerçekten haftada bir yarım saat..gibi. Oradan arttırarak gittiğinizde hem bedeninizi hem zihinsel dirençlerinizi hazırlamış olursunuz.
*Kronik stresin fasya dokusuna zarar verdiği görülmüş. Zaten kronik stresin zarar vermediği bir alan yok hayatımızda. Belirli ölçülerde stresi bünyelerimiz istiyor ve bu sayede fonksiyon gösterebiliyoruz ancak stresin kronikleşmesi; ortada stres yaratan bir durum yokken bile stres reaksiyonları vermek tüm bağ doku üzerinde büyük problemler yaratabiliyor. Burada yumurta-tavuk hikayesine benzeyen bir yolla, fasyayı rahatlatmak için kronik stresle çalışmak yerine; kronik stresi rahatlatmak için fasya sistemimizle yani dansla, hareketle, yürüyüşlerle çalışabiliriz ?.
*Yaşlanmanın da fasyayı bir nevi “kuruttuğunu” biliyoruz. Zaten tüm bu hyaluronic acid takviyelerinin alınması, kırışmaya karşı açtığımız savaşlar bu kuruluğun önüne geçip “sulu” kalabilmek için. Bu sulu ve canlı kalabilme halini ise elbette beslenmemizle destekliyoruz, yine de hayatınızda egzersiz yoksa, ara sıra terlemiyorsanız hyaluronic acid’i unutun. Bol bol yaylanmak, zıplamak, esnemek, direnç antrenmanları yapmak; kısacası bedeni fibroblastlar aracılığıyla hyaluronic acid üretmeye teşvik etmek gerekiyor. Doğamız gereği hepimiz yaşlanacağız ama yaşlanma sürecinde ne kadar kuruyacağımız bizim elimizde.
Çin Tıbbı’nın söylediği bir söz vardır: “Omurgan ne kadar esnek ve oynaksa o kadar gençsindir.” Yani gençliği yukarıda bahsettiğim sulu olmak, canlı olmak ile ölçümlemişler. Fasyanın tüm bedeni sardığını ve her dokunun zarında, bağlanmasında rolü olduğunu hatırlarsak, bedenimizle geçirdiğimiz tüm zamanları fasyaya bir yatırım olarak sayabiliriz.
Çok fazla egzersiz yapabilmeyi günümüz koşullarında gerçekçi görmüyorum, o nedenle günlük hayatın içine kendimizi zorlamayacağımız 15dklık egzersizler almanın, bir müzik açıp 5 dakika bile dans etmenin önemini tekrarlamak istiyorum. Buna da imkan yoksa en azından otururken, ev işi yaparken, “gündelik hareketlerde” bedenimizin içinde daha bilinçli var olmayı deneyebiliriz. O bilinci davet ettikçe o da bedeni harekete davet edecektir zaten. Biz yeter ki dinlemeyi bilelim.