Kendimizi İyileştirmeye Çalışırken Öldürüyor muyuz?

 Kendimizi İyileştirmeye Çalışırken Öldürüyor muyuz?
May 05, 2023

Kendimizi İyileştirmeye Çalışırken Öldürüyor muyuz?

Kendini iyileştirmeye çalışırken öldürenler… Buradaki “öldürme”yi bir metafor olarak kullandım; yaşamaya devam ederken yaşamıyor gibi hissettiğimiz anlara ithafen.

Well-being/iyi olma furyasının son zamanlarda daha da ulaşılır ve paylaşılır olmasıyla, tüm bu bilgilerin kısa videolara, üzerinde birkaç cümle yazan reelslere, yazılara, kitaplara aktarılmasıyla sanıyoruz ki “bilgi”ye ulaşmamız kolaylaştı, hızlandı. Bize nasıl yaşamamız gerektiğini söyleyen birtakım söylencelerin arasında oradan oraya savrulurken buluyoruz aklımızı.

Hepimiz kendimizi iyileştirmek, kendimizin daha iyi varyasyonu olmak ve sorunlarımızı aşmak istiyoruz.

Özellikle bazı kısa “terapötik” içerikli videoları oldukça riskli buluyorum. “Kendine şefkat göster, sarıl.” Tarzında bir video çekildiğinde ve bunu 1 dakikaya sığdırılmaya çalışıldığı bir içerik hazırlandığında; bu videoyu izleyen kişinin “dokunmayla” ilişkisini hiç bilmeden zihnimizden bir önermede bulunmuş oluyoruz. Bu kişinin o bir dakikalık videoda gördüğü “iyi olma önerileri”ni uygulamaya çalışırken ya da “Aaa demek ki kendimi böyle sar-malıyım” derken kendi üzerinde yarattığı baskıyı ve tetiklenebilecek alanları hiçe sayıyoruz.

Hepimiz kendimizi iyileştirmek, kendimizin daha iyi varyasyonu olmak ve sorunlarımızı aşmak istiyoruz. Bu çok saygı gösterilecek bir istek ve eminim herkes bu kendini iyileştirme sürecinde elinden geleni, kendince yapabildiğini yapıyor.

Fakat bunun yol açabileceği bazı paradoksları gözden kaçırıyoruz. Belki rasyonel aklımızla direkt algılayamıyoruz ama hissediyoruz. İçimizde bir yerlerde duyumsuyoruz, bir şeyler yanlış gidiyor. Biz “daha iyi” olmaya çalıştıkça bir şekilde bazı yerlerimiz eksik kalıyor ve sadece sorun çözme odaklı yaşadıkça elbette sadece sorunlarımızla burun buruna geliyoruz.

Öncelikle bir insan için “sağlıklı, iyi olanı” genellemelere dayatmak çağımızın büyük bir problemi. Kendimizi kitaplarda, hazır reçetelerde arıyoruz. Ve bir bilgiyi doğru kılmak adına genellemelere mecbur kalıyoruz bilhassa sözel anlatımda. Bizim için doğru olanın ne olduğunu Tekrar tekrar süzgeçten geçirmemiz gerekiyor, yaşayıp görmemiz gerekiyor.

Ve bir yaşantı bize hitap etmiyorsa bu konuda kendimize dürüst olup onunla ilişkilenme biçimimizi değiştirmemiz gerekiyor. Ama biz bu sorumluluğu alıp kendimiz için ölçüp tartmak yerine birilerinin bize kendi doğrularını vermesini bekliyoruz. Kendimiz araştırmak istemiyoruz, ya da bu araştırmayı sürdürmek için ihtiyacımız olan sabrı geliştirmiyoruz.

Dolayısıyla iyileşme yolunda ilerlerken “sadece iyileşme ve kendini düzeltme” hedefiyle sonuç odaklı bir yaşam gütmek bir nevi iç algımızı körleştiriyor.

Hedefe ulaşmak adına yorulmaksızın kendimizi düzeltiyor, travmalarımızı inceliyor ve onların nedenlerini anlamaya çalışıyor, üzerine bitmek bilmeyen yorumlar yapıyoruz.

Dediğim gibi bunun çok saygı duyulası bir yanı var; bu saygı duyulası hali bazen ölçüyü kaçırıp kendimizi bu yolda heba edip zorlaştırıyor olabiliriz.

Mesela rutinlerimiz olması değerlidir ve bizi yaşama bağlayan bir düzen sistemidir. Yine de bu rutinleri sürdürmek bize kaynak sağlayabileceği kadar rutinlerimize aşırı takıntılı olmak ve yaşamın içinde esneme kabiliyetimizi yitirmek; ruhumuzun üzerine bir yük olarak binebilir.

Düzen sürdürme ve esneyebilme kabiliyetlerimizi birbiriyle arkadaş edip aralarında bir iletişim kurmayı öğrenmemiz yaşama hizmet eden bir tutum olabilir. Tabii yine burada konu yin-yang döngüsüne geliyor.. Bu konuya önceki yazılarda da pek çok kez değindim, yin yang döngüsünü anlamak için Tao te Ching’e göz atabilirsiniz.

Tabii her zaman bir olguyu tam anlamak için onu bedenlememiz gerektiği gerçeğini de göz ardı edemeyiz. Tao Te Ching asıl olarak “çabasızlıktan” söz eder bize, ama bu çabasızlığı hiçbir şey yapmamak olarak algılamaya da meyilliyiz. Tüm bu kavramlar arasındaki farkları ancak ve ancak bilinçdışı bir iletişimle idrak edebiliriz.

Nedir bu bilinçdışı iletişim kanalları? Şiirsel olanlar, bilişsel algının ötesine dokunabilenler. Ne de olsa yaşamı şiirler aracılığıyla hissediyoruz. 

Bedeni de dans aracılığıyla hissettiğimiz ve varlığımızı da beden aracılığıyla hissettiğimiz gibi.

Kendimizi daha “iyi” etmek için üzerimize yüklendiğimiz bilgilerin hapishanesine girmeden, tüm edindiğimiz bilgilerle ve deneyimlerle esnek bir ilişkide olabileceğimiz, dans edebileceğimiz bir “iyileşme” diliyorum hepimize.

Sürdürebildiğimiz ve yine de içinde katılaşmadığımız…