Eril ve Dişil: Cinsiyetler Ötesi

 Eril ve Dişil: Cinsiyetler Ötesi
Şub 26, 2021

Eril ve Dişil: Cinsiyetler Ötesi

Dişil enerjiyi salt kadınsallıkla bağdaştırmak aslında cinsiyetçi, kısıtlayıcı bakış açımızın güçlü bir yansıması. Günümüzde bilinç dengeye, algılarımız evrenselliğe doğru yol alırken; birtakım özellikleri ve yetenekleri cinsiyetlere atfetmek, çağdaş yaşamın getirilerini ve kendimizi yakalayamamamıza sebep olan büyük bir yanılgımız olabilir.

Hepimiz içimizde eril ve dişil enerjiler barındırdığımızı artık sözde biliyoruz. Bu yanlarımıza kadınsı ve erkeksi olarak tek yönlü bir tanımlama getirmektense; kendimize, insanlığımıza daha geniş ve nötr bir pencereden bakmanın rahatlığına ve gerekliliğine yönelmek istiyorum.

Bizler sapiensler olarak tarihimizin çok küçük bir bölümünde bilişsel yapılardık. Öncesinde çok uzun yıllar tamamiyle arkaik, ilkel ve bir nevi “hayvansı” davrandığımızı bilhassa antropologlar sayesinde tahmin edebiliyoruz. Günümüzde halen varoluşumuzun en eski, en yerleşik ve bir bakıma en kolay manipüle edilebilir yönleri hayvansı parçamıza dayanır: kontrol edilemez güç ve üreme güdüsünün sonucu olarak cinsel dürtülerimiz, savaşmaya ve hayatta kalmaya yarayan reflekslerimiz, durmadan avlanmamız, bağımlılıklarımız, kazanma, kazanma ve kazanma ihtiyacımız…

İnsan yine de sadece bu güdüsel yaratık değildir artık. İnsanın anlaması zor, kompleks bir yapıda olmasının temelinde çok katmanlılığı yatar. Biz eklektik yapılarız. Kök çakramızın, ilkelliğimizin üzerine duygusal/sosyal ilişkiler ve muhteşem hızda çalışan, şimdilerde başımıza bela olmak üzere olan bilişselliğimizi ekledik. Çoğu felsefede de bu üç merkezden bahsedilir: fiziksel beden(dürtüler) duygusal beden(limbik sistem) ve zihinsel beden(biliş).

İlkelliğimizde en önemli amacımız türümüzün devam etmesi olduğundan, tabii ki kadınlığımızda ve erkekliğimizde takılı kalmak, kendimizi cinsiyetlerimizle tanımlamak çok anlaşılır bir yaşama biçimiydi. Ancak dişili kadın, erili erkek anlamak artık hızlanan evrene bağlandığımız “o” taç çakraya giden yolları geçmeden yalnızca hayvansallığımıza odaklanmayı seçtiğimizin bir işaretidir.

Ben bir insan olarak artık hayvansallığımın, duygusallığımın ve bilişselliğimin kombinasyonundan oluştuğumu biliyorum. Kendimi sadece cinsiyetim ve sadece cinselliğim üzerinden tanımladığım her an ilkelliğimde takılı kalıyorum. Bilinçte cinsiyet yoktur. Bilinç her şeydir ve her yerdedir. Kapsayıcıdır, ilkel veya duygusal alanlarda pek oyalanmaz, daimi bir evrene-bilgiye bağlanma ve bütünü algılayıp gelişme yatkınlığı içerisindedir. (Tabii kullanırsanız.)

Yani cinsiyetlerimiz yok elbette demiyorum. Biz insanlar hala en arkaik yönlerimizden yönetiliyoruz, bu sayede obez oluyoruz, seks bağımlısı oluyoruz ve sonsuz bir tüketim paterninin içinde kayboluyoruz. Burada anlamamız gereken: beni ben yapan şeyin artık ilkelliğimden, cinsiyetimden, dürtülerimden çok daha öte ve kapsayıcı bir gerçeklik olduğudur.

Ve tam bu noktada dişil enerjiyi kutsal ilan edip bir de üstüne onu kadın’a mâl etmenin yanıltıcı ve artık işlevini yitirmiş bir düşünce biçimi olduğunu düşünüyorum. Şimdi ötekileştirmelerden arınıp kapsayıcı bir dil oluşturmanın zamanı.

Yine de yin ve yang’ı derinden anlayabilmemiz için dişil enerji derken kadın yanımızı değil; olabilme becerimizi, bütünle bağlanabilme yeteneğimizi, zihnimiz/duygularımız/hayvanlığımız üçlüsünün bütünselliğini yaşama ve aktarma özelliğimizden bahsettiğimin altını çizmeliyim.

Eril enerji genel tanımıyla bizlerin ayrıştırabilmesine, sınıflandırabilmesine, düzenlenmesine, sistemleştirmesine ve eyleme dökebilmesine yarar. Dişil enerji ise bu ayrımların da bir bütünün parçaları olduğunu bilir ve eylemlerimize kucak açarak destek sunar.

Özetle; tam anlamıyla yaşamak için insanlığımızın her bir zerresine ihtiyacımız vardır. İnsanlığımızı yalnızca bilinçselliğimizle, duygularımızla veya arkaikliğimizle tanımlamak diğer zenginliklerimizi kaçırmamız demektir. Bizler artık bir partner, arkadaş veya iş seçerken de bu üç merkezin korelasyonuyla hareket edebildiğimiz ölçüde doğru tercihlerde bulunuyoruz.

Eril ve dişilin iki zıt kutup olmak yerine bir’in yansımaları ve birbirinin tamamlayıcıları olduklarını, cinsiyetler ötesi bir bilinç hali olduklarını, dualitelerin(ikiliklerin) yalnızca bir ilüzyon olduğunu, tüm varlığın zaten bir olduğunu ve bizlerin yolumuza devam ederken birbirimizle anlaşabilmek için birtakım tanımlamalar getirmek zorunda kaldığımızı unutmadan, bu tanımlamalara saplanmadan; bütün yönlerimizi kucaklamayı öğrenmemiz dileğiyle…