Tembelliği Teslimiyet Zannetmek
Yin yang enerjileri incelediğimizde “yang” ın eylemi yapan, “yin”in ise duran; yalnızca akışa bırakan demek olduğunu düşünürüz. Burada dilin sınırlılığından doğan riskli bir algı oluşabileceğini öngörüyorum.
Birçoğumuz “teslim olma” adı altında aslında evrenin işleyişinde pek de fonksiyonel olmayan davranışlar sergiliyor olabilir miyiz?
‘’Ben bıraktım ya, olursa olur, olmazsa olmaz veyahut bunu oldurana kadar tüm gücümü kullanacağım’’: Bu iki yaklaşım da aslında bizim eril ve dişili birbirinden ne denli ayırdığımızı ispatlıyor. Biz rasyonel akıllar yine birini diğerinden “başka” sanıyoruz; oysa ayrılmaz bir bütünlüğün iki ayrı görünürlüğünden bahsediyoruz. Tezahürü hakikat sanmak insanlığın en büyük problemi.
Öncelikle dişil enerji salıvermek, her şeyi bırakmak, harekete geçmemek için bahaneler bulmak; teslimiyet ise hareketsizlik demek değildir. Pasif olmak hiçbir şey yapmamakmış ve çok kolaymış gibi tınlasa da işlerin böyle yürümediğini biliyoruz. Dinlemiyoruz, gözlemiyoruz; aslında içinde “mevcut olmamızı” gerektiren ve evet yalnızca mevcut olmamızı gerektiren her türlü eylemden kaçıyoruz. Dişil enerjiyi uykuda olmakla karıştırıyoruz. Dişil enerji yaşar, kendini doğurur. Pasifliğimizin içinden yaşamı akıtmak; kendimize ve evrene en büyük hediyemiz olur.
Dinlemek, kabul etmek, davet etmek, izlemek, izlediğimin ben olduğunu bilmek, az ve öz olmak… Bunların hepsi dişil enerjimizle ne kadar vakit geçirdiğimizin bir sonucu olarak geliştirilebilinir yetilerdir. Dişil enerji alan açmakla ilgilidir ve evet bizler bunlar üzerine çalışır, pratik eder ve öğreniriz. Bir bedenli deneyimi olarak dünyada her şeyi pratikle öğreniyoruz.
Çevremde gördüğüm bu “akışa bırakmak ve teslim olmanın” tembelleşmek için bir bahane olarak sunulması durumunu bir süredir uzaktan izliyorum. Teslimiyet aslında kendini akıntıya bırakmaktan ziyade, akıntıyla giderken kendini destekleyip hırpalanmadan kürek çekmektir. Biz yığılırsak hayat bizi taşımaz.
Dişil enerji en güzel tezahüründe bütünü algılar, bütünün bir parçası olduğunu kendiliğinden bilir ve evrenin ona sunduklarıyla birlikte yol alır. Dişil enerjiyi “Birileri yol yapsın, ben de yürüyeyim, yürütüleyim” yerine;
Yolun ben olduğumu, akışın ben olduğumu ve tembelliğin teslimiyete tamamen ters bir yerde; ben olmaktan korkmak demek olduğunu anlayacağımız günlere…