Potansiyelimiz Gerçekleşmek İçin Bedenimize İhtiyaç Duyar
Beden sandığımızdan çok daha kompleks bir yapı, öyle ki halen beden alanında çalışan uzmanlar, tıp bilimciler eski bilgileri revize edip yerine başka bakış açılarından anlayışlar getiriyorlar. Bilim; biz yeni ve daha gelişmiş bir doğru bulana dek bilginin devirdaim yapmasını tanımlıyor, bildiklerimiz her an genişliyor ve yerini başka bir doğruya bırakıyor. Beden, elimizle tuttuğumuz, dokunduğumuz, beş duyunun erişiminde bir yapı olarak bu denli bilinmezlikle varlığımızın büyük bir kısmını kaplamaya devam ediyor.
Sporda, dansta veya yogada genel anlamda bedeni çalıştırdığımızda çalıştırdığımız şeyin kas olduğunu zannediyoruz ve bütün popüler fitness endüstrisi de bu kas gelişimi (aslında görüntüsü) üzerine kurulu. Kendimizi salt bir kas bütünü sanmaya devam ettikçe kendi derinliğimizi algılayamıyor ve aslında içimizde ne tür bir zenginlik olduğunu kaçırıyor oluyoruz. Benim bir hareket yapışım, içimdeki her bir hücrenin hareketi demek ve bu bildiğimizden çok daha fazlası demek. Aslında beden hemen burada, benimle olsa da, kendisi ve detayları hakkında bilgim çok kısıtlı. Diyebiliriz ki: beden an ve an içinde daha derine giderek yakınlaşabileceğim bir bilinmez.
Bu bilinmezliğe doğru nasıl yol alacağımızı bulmak yaşam içinde kendimize bahşedebileceğimiz en keyifli araştırmalardan biri. Her zaman söylerim: spiritüeliteyi uzaklarda aramak yerine kendi bedenimizde aramaya başladığımızda hem dünyevi fonksiyona hem de manevi tatmine ulaşmamız daha mümkün oluyor. Çünkü dünya bizden hareket talep ediyor, bedenin içinde olmayı ve bedenimizle davranmamızı istiyor. Sürekli olarak arzuladığımız psikolojik sıhhat, içimizdeki o güç, yola devam etme becerisi, duyarlılık ya da neyse o istediğimiz: aslında bedenle çalışmaya başladığımızda gelişiyor. Yani kitapta okuduğum bir bilgiyi biraz bedenimle zaman geçirdiğimde çok daha farklı ve köklü bir perspektiften edinebilirim, aynı zamanda uygulayabilirim.
Bedenle nasıl zaman geçirebileceğimizin bir formülü var mı? Elbette var. Bu formül yaratıcılığa ve subjektif eklentilere müsait olsa da, belirli çerçevelerde beden algısına çalıştığımızda günden güne sinir sistemi gelişmeye başlıyor. Yani biz bazı yöntemlerle bedenin fiziki anlamda daha önce dokunmadığımız iç alanlarına dokunup aslında içimizin ne kadar farklı boyutlarla bezeli olduğunu idrak edebiliriz. Bunu söylediğimde hep çok soyut bir yaklaşımda olduğumu düşünürler, oysa hakiki fiziksel bir histen bahsediyorum. Bu fiziksel hissin getirisi elbette ruhsallığımıza da değmek, ama daha güvenilir bir yaklaşımla.
Duyusallığımızı çalışmak ve bunu iç alanla yapmak basitçe dünya üzerindeki zekamızı arttırır. Benim uzay zaman ve mekanda ne kadar alan kapladığımı, bir hareketimin koordinatif olarak nerede var olduğunu, bir eylemimin nereye yönelip temas edeceğini algılıyor olabilmek; insanın potansiyelini kullanması için olanak sunar.
İnsan bedeniyle bağlanmadan, potansiyelini gerçekleştiremez. Potansiyel öyle ya da böyle gerçekleşmek için bedene ihtiyaç duyar.
Fikirler dünyaya akmak için bir meta ve o metanın ürettiği eyleme gereksinir.
Biz beğenelim ya da beğenmeyelim, isteyelim ya da istemeyelim, var oluş acısı çekelim veya umrumuzda olmasın; bedenin gerçekliğine tabiiyiz ve bununla ne kadar çabuk anlaşırsak o kadar kolay bir yaşantı süreriz.
Depresyon oranlarının yalnızca egzersizle &80 oranında azaltılacağı araştırmalarla kanıtlanmış durumda. Bunu oturarak bilgi okumak yerine ayaklanıp hareket ettiğimizde algılasak da, oturduğumuz yerdeyken uzaktaki bir bilgi olarak kalıyor. Mesafeli.
Bedenimize mesafeli olmak acıyı doğuracaktır. Bedenimize mesafemizi azaltmak ise burayı yaşayabilmek için bir anahtardır, oturduğumuz yerden asla anlayamayacağımız…
Şimdi, harekete atılmak için neyi bekliyorsun?
Oturduğun yerden bir şeylerin çözüleceğini mi bekliyorsun? Beklemeye devam et.
Yaşam hareketle akmaya devam ediyor.